Ak Partili dindar seçmenin Şeyh Said'i
Ak Partiye oy veren dindar kitlenin Şeyh Said tanımlanması, Devlet Bahçeli'nin yaklaşımını da Kürt milliyetçilerinin yaklaşımını da red eder.


Ak Partiye oy veren dindar kitlenin Şeyh Said tanımlanması, Devlet Bahçeli'nin yaklaşımını da Kürt milliyetçilerinin yaklaşımını da red eder.
PKK ve seküler Kürt milliyetçilerinin "Kürtçü Said" yaklaşımını kabul etmeyen dindar kitle, Devlet Bahçeli'nin temsil ettiği kitlenin "Hain Said" yaklaşımını kesinlikle red eder. Kendisini dindar olarak tanımlayanlar, tarihin işi düşümünde yer alan bilgileri referanslayarak, Şeyh Said’i Kürtlerin Lideri/ Devlete başkaldıran Kürtçü hain tanımlamalarını tarihsel gerçekliklerle uyuşmadığını söylerler.
Dindar kesime göre Şeyh Said, yaşanan kargaşadan sonra kendi deyimiyle "kaderdi, içinde oldum" şeklinde tasvir ettiği gibi toplumsal bir olaydan sonra baş kaldırıya dönen bir hareketin ön sıralarında yer alır. Mücadelesi İslam’ı değerleri yozlaştırmaya çalışan kişilere karşıdır. Kendisini içinde bulduğu baş kaldırıda ne Kürtçülük vardır nede devlet karşıtlığı vardır.
İslami değerleri şiddetle red eden dönemin bazı yöneticileri ve bürokratları İslam’ı değerleri referans olarak kabul eden Şeyh Said ve benzer kişilikler tehlikeli kişiler olarak addeder. Şeyh Said'i ihbar edip yakalatan bacanağı emekli Binbaşı Kasım, Şeyh Said'le ilgili bilgileri yaşanan eylemlerden çok önce rapor ederek paylaşmıştır. Şeyh Said'den rahatsız olan bacanağı Kasım’ın hatıratında, Said’i çok önceden takip ettiğini görülmektedir. Çok önceden takip altında olan Said, kendisinin dışında olan bir olayla sonradan büyük kalkışmaya dönüşen isyanın/kıyamın merkezindedir.
Şeyh Sait kendi ifadesiyle "İslami hassasiyetle" isyana/kıyama öncülük ettiğini söylemişse, Şeyh Said kıyamını Kürt milliyetçiliği üzerinden tanımlamak tarihi gerçekliklerle uyuşmamaktadır. Şeyh Said idam edilmeden önce kullandığı, "Benim ölümüm Allah ve din için ise darağacında asılmama perva etmem." sözleri, Şeyh Said'i Kürtçülük üzerinden öven ve suçlayan her yaklaşımı yalanlar.
Şeyh Said’in o zamanki yönetimin İslam’ı değerlere yönelik olumsuz pratiklerini başkaldırısı devlete yönetenleredir. Bugün gündelik yaşamda normal olarak kabul gören İslam'ı hakların o dönemde kısıtlanmasını karşı çıkışın devlete isyan olarak tanımlamanın yanlışlığına değinenler, yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen devlete ihanet kavramının doğru olmadığını vurgulamaktalar.
Şeyh Said hakkında İngiliz desteği ile ayaklandı iddialarını yalanlayan Kadir Mısırlıoğlu, "Bizim hakkını hukukunu korumak için arkasında koşacağımız adam Şeyh Said hazretleridir. İslam'ın şehididir." sözleriyle savunur; "Milletimizin maruz kaldığı küfür salvosuna karşı, kıyam eden tek adam odur" der. Dönem Başbakanı İnönü İngilizlerle bir bağlatılarının olmadığını "Şeyh Said İsyanı’nı doğrudan doğruya İngilizlerin hazırladığı veya meydana çıkardığı hakkında kesin deliller bulunamamıştır. Fakat bundan şüphe edilmiş ve gerekli tahkikat yapılmıştır." demişti.
Şeyh Said’in idam edildiği dönemlerde toplum tarafından kabul edilmeyen pratiklere yönelik basit tepkilere sert müdahale Türkiye’nin birçok ilinde görülmüştür. Rize’de şapka takmayanlara denizden atılan bombalar, İskilipli Atıf Hocanın idam edilmesi yaşanan olumsuzluklardan sadece ikisidir.
Bugün serbestçe kullanılan 'sarık' o zaman ölüm nedeni olmuş; Rizelilerin şapka giymeme direncine karşılık, donanmanın en büyük harp gemisi olan Hamidiye kruvazörünü ile Ulu Caminin bulunduğu Bataniye yamaçları dövülmüştü. Bu bombardıman yıllar sonra şarkılara konu olmuştu:
"Atma Hamidiye atma din kardeşiyiz.
Ula Şapka'da giyeceğiz, vergide vereceğiz”
Ne Rizeli Şeyhler ne de İskilipli Atıf Hoca herhangi bir kalkışmaya öncülük etmemiş olsa bile önemli bir çoğunluğunun akibeti Şeyh Said’le aynı olmuştu.
