Kapitalizmin Yeni Kurbanları: 'Özgürleşeceğini sanan kadınlar'

Modern zamanın kabuğunu kırmaya çalışan, oysa o kabukta incecik çatlaklar oluşturmak uğruna kırılmadık yeri kalmayan kadınların emek yoğun savaşı modern köleliğin en örtük ve en çarpık örneğidir.

Yayın: 07 March 2018 - Wednesday - Güncelleme: 07.03.2018 11:48:46
Editör -
Okuma Süresi: 3 dk.
Takip EtGoogle News

 

Ayten Çelik Uğurlu yazdı:

KAPİTALİZMİN YENİ KURBANLARI; ‘ÖZGÜR’LEŞECEĞİNİ SANAN KADINLAR; MODERN KÖLELER

     

Emek köleleştirir mi insanı? Modern zamanın kabuğunu kırmaya çalışan, oysa o kabukta incecik çatlaklar oluşturmak uğruna kırılmadık yeri kalmayan kadınların emek yoğun savaşı modern köleliğin en örtük ve en çarpık örneğidir.

   

Düne kadar pembe mezarlığının sınırları dışına çıkabilmeyi, 'köyün en son çitine yaklaşabilmeyi' ve bu sınırları aşabilmenin en meşru sebebi olan çalışmayı özgürlük sanan kadın, yine aldandı...

 

Çalıştıkça, hareket alanı genişledikçe kendi ayakları üzerinde duracak, kendi ayakları üzerinde durdukça güçlenecek ve 'erine'  boyun eğmek zorunda kalmayacak, dayak yemeyecek, tecavüze uğramayacak ve sömürül(e)meyecekti kadın...

   

Çalıştı kadın azimle, inatla, korkmadı dış dünyadan, ara ara da olsa vedalaşmaktan, günbegün öldüren, rengine kandığı pembe mezarlığından... Öldürse de pembeydi ve süslüydü vaatlerle, umutlarla ve sözde duygularla... Nasıl veda ederdi 'huzur dolu mezarlığına'? Ancak kısa vedalara yete(bili)rdi gücü, ancak o kadarına yettirilirdi...

   

Aştı kadın köyün en son çitini, özgürlüğün kokusunu bile alamadan yeni tasmalar takıldı boynuna, huzur dolu mezarlığı öldürse de failler belliydi, sayılabilirdi ve o faillerle 'kutsal' bağları vardı, n’aparlarsa yapsın haklıydılar, 'kutsaldılar' çünkü.

 

Ama çitin ötesi belirsizliklerle, 'ötekilerle' doluydu. Onları kutsayan bağlar yoktu ve onlardan her şey beklenirdi, kutsanmamışlardı henüz...

 

Korunmak adına her gün yeni bir tasma taktı kadın, yeni bir zırh daha giydi güçlenmek ve özgürleşmek, rahat rahat çitin ötesinde gezebilmek için...

   

Gezdi kadın özgürlük rüyasında, gezdikçe arttı yükü, çitten uzaklaştıran her adımda da tasmaları... Çite dönüş vardı bir de, o özgürce gezinirken, çalıştıkça özgürleşirken; taze ölüyü bekleyen mezar misali bekledi onu kutsalları! 

   

Döndü kadın, onu böylesine bekleyen pembe mezarlığına... Yokluğunda soğuyan havayı, acıkan karınları, kabaran egoları, çıldıran şehvetleri doyurdu!

   

Özgürdü artık, çalışıyordu, özgürlüğünün bedelini ödemeliydi, çitin bir adım ötesinde ödedikleri yetmezdi, bir adım berisi de doymalıydı, doyurulmalıydı...

   

Kaldı kadın biri pembe diğeri henüz hiç bilmediği renk(ler)te iki mezar arasında... Pembeden çok daha tatlı renklerde olabileceği gibi çok acı renklere de gebe olabilen; olasılık hesaplarının tamamını aşan bir belirsizlikte...

 

Şimdi hangisini seçsin kadın; pembe mezarlığını mı, rengi değişse bile mezar olmaktan öte gidemeyen çitin ardını mı??? 

 

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.